5 Kasım 2018 Pazartesi

Sait Faik Abasıyanık - Semaver ve Sarnıç

Sait Faik sevdalısı kesinlikle değilim. Yunanlara karşı hissettiğim saplantı derecesinde tutkunun beni Sait Faik'in "Ah be balıkçı Yorgo Baba..." dünyasına zerre yakınlaştırmadığını, aksine ittiğini bile söyleyebilirim. Sait Faik'in bir kısım çok enteresan, (tamamen şahsi izlenimlerime dayalı olarak) güneyli Gotik tarzına benzettiğim öykülerinin Türkiye'de eşi benzeri yok. Ama kalemi kuvvetli diye, diline, üslubuna güvenerek giriştiği sorusuz ve cevapsız öykülerinin çokluğu beni yoruyor açıkçası.

Image result for Sait Faik Abasıyanık - Semaver Sarnıç bilgi yayıneviGünümüzün genç yazar bolluğu içerisinde, şu sıralar duyunca sinirden dilimi çatallaştıran bir yorum modası var. "Bir ilk kitaptan beklenmeyecek kadar iyi", "Efendim adeta ikinci kitap olgunluğunda" ve benzer türevleri olan, hani "ilk kitap dediğin zaten tırı vırı olur" gibi bir önkabulü haber veren saçma sapan yorumlar bunlar. İnce Memed, Tutunamayanlar ve benzeri kitapların yazarlarının kumaşını daha ilk eserden top top, renk renk kumaşlarını müşterinin önüne iştahla yuvarlayan siftaha susamış manifaturacı gibi nasıl gösterdiğini unutmak mıdır bu? Bence değil. Yeteneksize yeteneksiz olduğunu söylememenin bir yoludur yalnızca. Çünkü iyi yazacak biri, ilk kitabında da iyi yazar. Hatta yazıp yazmama kararsızlığı içerisinde kaldığı uzun müddet boyunca o ilk eserin fikrini kafasında o kadar çok demlendirir ki, diğer eserlerine kıyasla ayrı bir yoğunluğa bile sahip olur ilk eserler. Tabii dediğim gibi, yazarda ışık varsa.

Sait Faik'in bu ilk dönem eserlerinde "o yoğunluk" yok. Bunun yerine enteresan bir kafa karışıklığı var. Önündeki edebi yollardan hangi birini seçeceğini bilemeyip hepsine şöyle bir adım atmış da, birinin çamurundan öbürünün dikeninden haz etmeyip her seferinde geri dönmüş gibi.

İyi ki de dönebilmiş. Çünkü öykülerin bazısı, hele ki yurtdışı anıları, hele ki o yurtdışı anılarının içindeki İhtiyar Talebe adlı rezalet öykü "Hay Sait'ine bir, Faik'ine iki..." diye saydırıyor insana. Ve görülüyor ki yeteneğine dair özfarkındalığı baskın çıkmış ve sonu düzlüğe çıkan yolu sezebilmiş. Sarnıç'ta yer alan Kalorifer ve Bahar adındaki muhteşem kenar mahalle öyküsü özellikle dikkat çekici. Merkez-çevre temsilini olduğu ve olması gerektiği gibi (zengin merkeze karşı yoksul ve çoğulcu çevre) çerçeve içine alan bir öykü bu. Fakat onu özel kılan esas yanı tekniği. Akışındaki tasvir ve olay arasındaki geçişler sayesinde bu yedi-sekiz sayfalık öykü bir roman etkisi bırakıyor, sanki iki yüz sayfalık bir romanın özünü barındıran birkaç sihirli sayfayı seçip okumuş gibi doyuruyor okuru. Adeta ikinci kitap olgunluğunda.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder