9 Mart 2020 Pazartesi

Bir Kadını Öldürmeye Nereden Başlamalı? - Hatice Meryem (Parşömen Fanzin Yazısı)

48647960. sy475 8 Mart vesilesiyle bir kadın metni okumak istedim ve bir erkek okur olarak beni tam da üzerime düşen görevlerin başında gelen "yüzleşme"ye davet eden bu kitaba yöneldim. Zira kitapta her biri bambaşka bir akıl almaz gerekçeyle işlenen erkeklik cinayetini anlatan on öykü, ayrıca acı bir kara mizah örneği olarak bir adet kadın öldürme rehberi ("Yarın Bir Kadını Öldüreceklere Tavsiyeler") ile yazarın kitabı yazma gerekçesini anlattığı sonsöz mahiyetinde bir metin var.
Cinayetlerin anlatıldığı on öyküde okur, "sen anlatıcı" vasıtasıyla katil erkeğin zihnine yerleştiriliyor ve böylece suçluyu dışsal bir karakter olarak görme lüksü elinden alınarak daimi bir iç hesaplaşmaya çağrılıyor. Bu yönüyle güzel bir kitap. Anlamlı bir çaba.

Öte yandan öyküler teknik ve derinlik anlamlarında biraz zayıf kalıyor. Kitabın erkekleri rahatlıkla cinayete sevk eden sebeplerin akıl almazlığını vurgulamak istemesini anlıyorum, fakat bu amaca binaen bütün öykülerin cinayete giden sürecin ve cinayet anının anlatımı ile sınırlı kalması teknik anlamda bir tekdüzeliğe sebep olduğu gibi (aynı anlatı şablonunun farklı sosyo-psikolojik durumlara uygulanması), girişilen analizi derinleştirme babında da bir fırsatın tepilmesiyle sonuçlanmış gibi görünüyor. Erkek karakterlerin toplumsal cinsiyet temelli psikopatolojileri ("sen anlatıcı" tercihi yine korunarak) farklı zamansallıklar içinde aktarılabilirdi örneğin: Bir adamın karısını katletmesinden seneler sonra bu olay üzerine düşünmesi konu edinilebilir ya da bir çocuğun birlikte oyunlar oynadığı ablasını büyüyünce nasıl öldüreceğini gelecek zaman kipinde anlatılabilirdi. 

Bu kapsamdaki farklı bir deneme, "De Ki Kalem Kâğıttan" adlı öyküde biçimsel olarak yapılmış. Manzum bir metin olan bu son öykü, daha önceki öykülerde anlatılan katil erkeklerin hiçbiriyle özdeşlik kurmamayı başarmış olan "yüksek kültürel sermayeli" erkek okurun kadınları öldüren erkekleri belirli bir toplumsal kategoriye sıkıştırarak kendisi için bir kaçış alanı yaratamaması ve kendisinin de potansiyel bir katil olduğu gerçeğiyle yüzleşmesi için kritik bir rol oynamış. Biçim-içerik uyumunun metnin amacına ulaşmasını pekiştirdiği böyle çeşitlemelere sanki daha çok gidilmeli, örneğin dindar bir erkek karakterin anlatıldığı öyküde dil de buna göre kurulmalıydı.

Kitaba dair en şaşırtıcı unsur ise (belki ilk öykü hariç) hiçbir öykünün şaşırtıcı olamaması. Fakat burada yazarın hiç ama hiçbir suçu yok. Bugünün Türkiye’sinde "Böyle bir şey için de cana kıyılır mı?" dedirtecek bir eril cinayet öyküsü yazmak ne yazık ki imkânsız. Kitabı okuduğunuzda anlıyorsunuz ki bu ülkede akıl almaz kadın cinayetlerini anlatmaya soyunan her yazar bir dereceye kadar başarısız olmaya mahkûm çünkü utanç verici bir biçimde anlatılabilecek bütün eril psikopatolojilere dibine kadar aşinayız.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder