24 Nisan 2018 Salı

Ankaralı Dört Hanım - Claude Farrére

Edebiyat okurluğunda iki zıt uç var, malum: 1) Eserin sanatsal boyutundan, yani dilinden, kurgusundan, atmosferinden vs. haz almak için okumak. 2) Eseri yazıldığı döneme, seçilen konuya ilişkin bir veri kaynağı olarak yaklaşarak bilgi edinmek için okumak.

Ben daha çok ikinci gruba giriyorum. Estetik haz için de okuduğum olur elbet fakat söz gelimi "zor" bir metni sırf sıradışı bir dil veya teknikle yazıldığı için alkışlayamam, müellifini asla sevemem. Okumanın kendisi zaten başlı başına zor bir iş bugün. Etrafta dikkat dağıtan onlarca uyaran, sürekliliği bozan bir sürü parçalı iş. Şöminenin yanı başındaki sallanır koltukta zor metinlerin derinlerine inmek yalnızca bir fanteziden ibaret.

Image result for Ankaralı Dört Hanım - Claude Farrére
Claude Farrére'nin kitabından bir şekilde haberdar olmuş ve ilgilenmiştim. Kitabın erken cumhuriyet dönemine dair çok enteresan gözlemlerin kapısını aralayacağı kapak yazısında da bangır bangır ilan ediliyordu zaten [1]. Sonra sahafta 5 liraya bulunca affetmedim.

Mustafa Kemal'in sırf kendisiyle görüşmek için İzmit'e gittiği söylenen ünlü bir Fransız yazarın Cumhuriyet romanı yazmış olması az şey mi? Üstelik de romanın "geri kalmış Türklerin aydınlanma çabası" gibi üstten bir bakışı da yok. Aksine amiyane tabirle "modernleşme sancıları" çok objektif bir noktadan yakalanarak tartışılıyor ve romanda birkaç kez Fransa'yla Türkiye'nin pek bir farkı olmadığı da vurgulanıyor.

Fakat Yaban vb. okumuş ve 2000 sonrası dönemde Kemalizmin günahları ve sevapları üzerine her iki cenahtan nutuk dinlemekten yılmış bir jenerasyonun ferdi olarak romanda özel olarak aklımı başımdan alan bir "bilgi" olduğunu söylemem çok zor.

Fakat bu noktada girişte açtığım konuya geri döneceğim. Yazarın genç Cumhuriyet'e ilişkin gözlemlerini iki aşk hikayesi üzerinden verme yönündeki seçiminin açtığı kapıya. Romandaki ucuz romantik trajedinin temel dinamiğinin Kemalist kimlik bunalımı üzerine inşa edilmiş olmasındaki teknik yenilik beni hiç beklemediğim bir yerden vurarak birinci tip okurun hazzını almamı sağladı. Kısmen alakalı olarak, roman boyunca yer verilen kimi gözlemlerin (örneğin cenaze defninin tabutla yapılmaya başlanması) gerçek mi yoksa yazarın fantezisi mi olduğu yönünde düştüğüm çelişkilerin ironik hazzı da aynı hattan ilerlemiyor mu?

Bildik temaların farklı zaman veya mekanlara şablon olarak uygulanmasındaki sönüklüğe kıyasla aynı temanın böyle hibrit bir zaman-mekana uygulanmasının açtığı alanın böylesine verimli olması ise işin bambaşka bir ilginçlik yönü.


[1] Büyük bir devrim... Büyük toplumsal değişimler... Yeni değer yargıları, yeni yaşam ve düşünce tarzları. Ancak kişiler bir bocalama içindedir... Bir taraftan; asırlarca devam eden değer yargıları, düşünce tarzları ve dolayısıyla yaşam, diğer taraftan ise yeni kalıplar... İşte büyük ikilem, doğrular hangileri, yanlışlar neler?... İşte yeni Ankara ile yeni İstanbul... Ankaralı Dört Hanım'da iki aşk hikayesi etrafında, 1920 sonları ile 1930'lu yılların başlarındaki Yeni Başkent'le İstanbul'un sosyo kültürel örgüsü irdeleniyor

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder