21 Ağustos 2019 Çarşamba

Bağdat Merkez - Elliott Colla

Image result for BaÄŸdat Merkez
Her normal okur gibi, bir polisiye romanı okumaya edebiyattan beklediğim hiçbir şeyi bulamayacağımı baştan kabul ederek başlarım. Elbette her polisiye roman iyi işlendiği takdirde konu edindiği suça dair bir tartışma açabilir, son dönem birçok örnekte gördüğümüz gibi. Polisimiz peşine düştüğü suçlunun haklı olabileceği konusunda şüpheye düşerse kendini "suçlu" hisseden bu kez o olacaktır. Böylece okuduğumuz roman, modern hukuk/devlet ile toplumsal gerçeklik arasındaki çelişkileri göstermenin bir aracına dönüşür. Klasik polisiyede dedektif aşırı zeki kişiliğiyle ön plandayken, modern polisiye dedektifi yer yüzüne indirir; kişisel sorunları ve çelişkileri içinde bir insan olarak karşımızdadır. Böylece dedektifin kurumsal kimliği ile reel şahsiyeti arasındaki gerilim de romanın sürükleyici dinamiklerinden biri haline gelir.

Fakat polisiye, bir tür olarak bir "tartışma" taahhüt eden bir niteliği haiz değildir. Söylemeye bile gerek yok, polisiyeyle okur arasında bir tek sözleşme bulunur, klasik ve modern arasındaki mecburi ortak payda şudur: Okur oyuna dahil edilecektir. Merak edecek, sürekli ipuçlarıyla beslenecek, tahminlerde bulunacak, bütün tahminlerinde yanılacak ve neden yanıldığına dair açıklama doyurucu olacaktır (Eğer tahminleri tutarsa bu okuduğu romanın kötü bir polisiye olduğu anlamına gelir. Çünkü polisiye bir illüzyon gösterisidir, ipi görürsen eğlence biter.)

Bağdat Merkez; Irak İşgali sırasında, Saddam heykelinin devrildiği 2003 yılında geçiyor. Modern bir polisiye olarak kitapta; Saddam'a memurluk etmiş olmanın bagajıyla yeni döneme hazırlanan, üstelik talihsiz bir aile babası olmanın mücadelesini veren bir polisin peşine düşüyoruz. Polisimizin yakın bir akrabası bir anda ortadan kayboluyor ve ister istemez onu arama görevini kabul ediyor.

Fikir hiç fena değil. Fakat ne yazık ki fikirle roman olmuyor. Polisiye, hiç olmuyor. Romanda okur oyuna dahil değil, zaten ortada pek bir oyun olduğu da söylenemez. Fakat daha kötüsü anlatımda. Yazarın Amerikanlığı müthiş yüksek bir sesle bağırıyor. Romanda "O raporu yarın sabah masamda görmek istiyorum" diyen bir BAAS şefi var örneğin. Her Amerikalı gibi yazar da dünyanın geri kalan insanlarının Amerikan gibi konuştuğunu zannediyor. Allahtan arabanın içinde donut yiyen Iraklı polisler yok. Bir işkence sahnesi var örneğin, veya patlama yaşanmış bir binada yaşanan dehşet sahnesi; öyle tasvir edilmişler ki hayatımda gördüğüm en başarısız örnekler olarak öne çıkıyorlar. Şaka yapmıyorum.

Bu nedenle Bağdat Merkez, bitirmek için ekstra çaba sarf ettiğim bir polisiye oldu. Polisiye romanların en önemli özelliğinin bir solukta okunmaları olmasına rağmen.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder