22 Mayıs 2019 Çarşamba

Stratis Tsirkas - Kudüs (Başıboş Kentler 1)

Image result for Stratis Tsirkas - Kudüs"Edebi müdahale", "edebiyatla müdahale", "estetik müdahale" gibi farklı versiyonlarla tabir edilen yazma eylemini doğru bulmam. Evet başta edebiyat olmak üzere sanat temelde bir toplumsal iletişim faaliyetidir ve bu nedenle özü itibarıyla "müdahil"dir. Herhangi bir konuda yeni fikirler ya da bu fikirlere güç kadan ifade biçimlerini dolaşıma sokar ve ideolojik hegemonya mücadelesinde büyük rol oynar, fakat edebiyat zaten budur, "müdahil olan"dır o ve iyi bir yazar da zaten bu farkındalıkla yazar. İşin püf noktası da zaten okur nezdinde metnin "edebi bir müdahale" olarak algılanmasına mani olmak; edebiyatı kendi oyun alanı içinde bırakabilmektir. Bir sokak vaizinin bağrış çağrısı "edebi müdahale"yse, edebiyat bir sokak müzisyeninin karşı konulamaz ezgilerini dinleyen birinin eve gittiğinde farkında olmadan sokak müzisyeninden dinlediği şarkıyı mırıldanmaya başlamasıdır. Canavar ininden çıkıp kükreye kükreye şehre indiğinde herkes evine sığınır, canavarın hası sakladığı hazinelerin vaadiyle insanları inine çekenidir.

Bu nedenle çok farklı kulvarlarda olsalar da Kemal Tahir'in, Tolstoy'un vb. edebiyatın içinden "tarih yazımı"na kalkıştığı metinlerle pek haşır neşir olamam. Bunlar "edebiyat" değil, "edebi"dirler (literary bile değil, literaric manasında kullanıyorum bunu), ve bu yüzden meraklısı hariç kimsenin favori eserleri de değildir bunlar (ki o meraklılar da zaten edebi yönüyle değil, "tez"leriyle ilgilendikleri için bu metinleri başuçlarında tutarlar).

Bu doğrultuda Tsirkas'ın Kudüs'ünü de beğenmedim. İkinci Dünya Savaşı'nın askeri tarihine edebi  bir müdahale çabası bu roman. Sıradan insanların hikayelerini anlatmak sanatta nasıl bir devrimse, büyük bir savaşın "sıradan" cephelerinden biri olan Yunanistan'ı anlatmak da (üstelik dünyanın merkezi Kudüs üzerinden) aslında müthiş bir fikir. Fakat romanın Kudüs deyince akla gelen ilk şeye, yani İsa'ya sığınıp ana karakterleri tamamen bu hikayeye referansla kurması daha ilk elden tat kaçırıyor zaten. Modern bir İsa ve Mecdelli Meryem öyküsü anlatmayı tercih etmenin kızılacak bir tarafı yok, toplumsal bellekte bazı meseller vardır ki her yeni dönemde yeni bir yorum ister ve karşılığını da bulur; fakat bu adaptasyon bu romana tam olarak ne katıyor?

Birileri vatan ve insanlık derdine düşmüşken başkalarının iğrenç bir hedonizmin tutsağı olduğunu göstermek büyük iştir, zira bunu gösterebilirsen okuru da o hedonizmden iğrendirmeyi başarır ve insanlığın derdiyle dertlendirirsin. Fakat bunu salt söylemek için, yani "Birileri vatan ve insanlık derdine düşmüşken iğrenç bir hedonizmin tutsağı olanlar var" demek için koskoca bir roman yazılmaz. Zira aynı şeyi söylemek görüldüğü gibi topu topu on iki kelimeyle de mümkünken, roman yazmak israf değil mi?

Yahu kitapta doğru düzgün bir Kudüs tasviri bile yok!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder