19 Haziran 2019 Çarşamba

Leninist Otosansür Yöntemi

"Zümrüt Apartmanı" vakasından sonra edebiyatta pedofili sahneleri bulunabilir mi, bulunamaz mı, eğer "bulunamaz" deniyorsa bunun adı "SANSÜR" değil mi gibi soruların ortaya atıldığı kısa vadeli fakat yoğun bir tartışma ortamı oluşmuştu hatırlarsınız. "Bitirici" bir laf olacakmış gibi harcıalem ezberlerin Akla Godwin Kanununu getirecek şekilde sıralandığı (Fahrenheit 451'ler, "o zaman cinayet romanı da olmasın"lar...) kısır tartışmalar yapıldı. Lugatları Paris, çıktıları Esenler'i andıran...

O esnada "sınırsız ifade özgürlüğü" yollu liberal söylemi eleştirmiştim. Fakat elbette yazar ve okur arasına devleti ya da herhangi bir başka özel/tüzel kişiyi sokacak sansür benzeri bir  mekanizma talep etmek de eleştirel aklın intiharı olurdu. Metni denetlemenin sansürden hallice yolu var mı diye kendime sorduğumda aklıma "otosansür" geliyordu. Sevimsiz bir kelime evet, zira akla ilk etapta yazarın başını kamu otoritesiyle derde sokmamak için dilini tuttuğu totaliter bir düzeni getiriyor. Fakat bu aslında bir anomali. "Otorite" olarak yalnızca resmi makamların kâle alınmasıyla ilişkili liberal bir anomali. Çünkü bir yazar metnini boşluğa değil belirli bir hedef gruba fırlatır; dolayısıyla "iyi geçinmek istediği", "iyiliğini istediği" kişiler ve topluluklar vardır ve bu odakları etkileme arzusu yazarın ne yazacağında olduğu kadar, ne yazmayacağında da söz sahibidir. 

İşte bu "etkileme arzusu", eleştirisi kâle alınan mercilerin içselleştirilmiş otoritesidir. 

Dikkat edilirse "beğenilme" değil, "etkileme" yönünde bir arzudan bahsediyorum: Yazarlar, en azından iyi yazarlar, hedef kitlesine yaltaklanan, onların aferinini almak için basit beklentilerini karşılayan süs köpekleri değildir. Tam tersine. Yazarın okurla arasındaki diyalektik ilişki metnin okuru zorladığı noktada başlar. Yazar eserinin etkilemesini istediği kişi/grupların etik ve estetik yargılarını bilmek zorundadır, onaylamak değil. Fakat evet, bu yargıları "bilmek" bir zorunluluktur. Sanatın oyuncaklı alanı burada devreye girer çünkü: Bu etik ve estetik yargıların (tamamının ya da bir kısmının) okur tarafından reddedilebilir hâle gelmesi için öncelikle (bir kısmının değil, tamamının) yazar tarafından somut gerçeklik olarak kabul edilmesi gerekir. Bütün devrimlerin önkoşulu olduğu üzere.

Peki Zümrüt Apartmanı vakasının üzerinden yaklaşık bir ay geçmişken (Türkiye'nin gündem değişim hızı düşünüldüğünde) bu tartışmayı yeniden açmak nereden aklıma geldi? 

Lenin'in bu konuya ışık tutacak bir yazısını okudum da oradan. Yazıdan ilgili bölümleri aşağıda yorumsuz paylaşmak, tartışmaya açmak istiyorum. Yazının bağlamına bakacak olursak, Rus Sosyal Demokrat İşçi Partisi nicel bir atılım yaptığı 1905 Devrimi döneminde yazılmış. Partinin git gide büyürken çok farklı edebi kaygılar güden çevrelerin de partiye katılımını beraberinde getirmesiyle birlikte Lenin  edebi üretimin hem bireysel bir yaratı olduğunu teslim edip hem de onun bir "örgütsel" faaliyet olarak ele alınmasını temin etmeye çalışıyor.

Not 1: Metni ben çevirmedim, Elif Aksu'nun Fransızca'dan çevirdiği, Payel Yayınlarından çıkan Lenin'in çeşitli yazılarından derlenmiş "Edebiyat ve Sanat Üzerine" adlı kitaptan aktarıyorum.

Not 2: Metinde yer alan italik vurgular Lenin'e, tartışmamızın bağlamına işaret ettiğini düşündüğüm için yaptığım kalın vurgularsa bana ait.


***

V.İ. Lenin - Parti Örgütü ve Parti Edebiyatı

[...]

Image result for lenin reading"Sosyalist proletarya, burjuva geleneklerinin, patronun sözünden çıkmayan, paragöz burjuva basınının, edebiyatta yükselme tutkusunun ve burjuva bireyciliğinin, "derebeyi anarşizminin" ve çıkar düşkünlüğünün karşısında, bir Parti Edebiyatı ilkesini salık vermeli, bu ilkeyi geliştirmeli ve olabildiğince kapsamlı ve eksiksiz bir biçimde uygulamalıdır."

"Peki bu ilke ne olmalıdır? Sosyalist proletarya için edebiyat, kişiler veya kümeler için bir para kazanma kaynağı olmamanın ötesinde, daha genel anlamda, işçi sınıfının davasından bağımsız, bireysel bir iş de olmamalıdır."

"Edebiyat [...] büyük sosyal demokrat düzeneğin 'bir tekerleği ve küçük bir vidası' olmalıdır.' 

[...] 

" 'Her benzetme biraz aksar' der bir Alman atasözü. Benim edebiyatı vidaya, canlı bir hareketi de düzeneğe benzetmem de elbette aksıyor. Şimdi büyük olasılıkla, böyle bir benzetme özgür ideolojik mücadeleyi, eleştiri özgürlüğünü, edebi yaratım özgürlüğünü vb. vb. aşağılamaktır, küçültmektir, 'bürokratikleştirmek'tir diye çığlığı basacak histerik aydınlar çıkar. Bu tür çığlıklar, aslını isterseniz, burjuva aydınlarının bireyciliğinin dile gelişinden başka bir şey değildir. Edebiyat elbette mekanik bir eşitlemeye, tek tipleştirmeye, çoğunluğun azınlık üstünde egemenlik kurmasına en az uygun olan alandır, bu tartışılmaz. Bu alanda elbette kişisel karar önceliğine, bireysel eğilimlere, düşünce ve düş gücüne, biçim ve içeriğe en geniş yer tanınmalıdır. Bütün bunlar yadsınamaz. 

Ama [...] örgütlü sosyalist proletarya bütün bu etkinliği gözlemeli, derinlemesine denetlemelidir. Bu etkinliğin ayrımsız her noktasına, proletaryanın canlı davasının yaşam dolu ruhunu taşımalı ve şu eski, yarı-Oblomovcu, yarı-çıkarcı, 'yazar canı istediği zaman yazar, okur canı isterse okur' Rus ilkesini ortadan kaldırmalıdır." 

[...]

"Edebiyatta bu dönüşümü bir çırpıda gerçekleştirebileceğimizi savlamıyoruz doğal olarak. Katı bir sistem önermek ya da sorunu birkaç yönetmelikle çözmeye kalkmak aklımızın ucundan bile geçmez. [...] Özgür bir basın yaratmak istiyoruz ve yaratacağız; sözcüğün yalnızca polisiye anlamıyla özgür değil; sermayeden de, kişisel başarı hırsından da ve hepsinden çok, burjuva-anarşist bireyciliğinden de özgürleşmiş bir basın.

Bu son sözler okura bir paradoks veya alay gibi gelebilir. Özgürlüğün tutkulu yandaşı birkaç aydın, 'Nasıl!' diye haykıracaktır belki. Nasıl! Edebi yaratım kadar bireysel, ince bir konuyu, topluluğa bağımlı mı kılacaksınız yani! Bilimin, felsefenin, estetiğin sorunlarını işçiler oyçokluğuyla mı çözsünler istiyorsunuz! Aklın bütünüyle bireysel olan yaratıcılığının mutlak özgürlüğünü yadsıyor musunuz siz!

Sakin olun baylar! [...] Herkes, en ufak bir kısıtlama olmaksızın, istediğini söylemekte ve yazmakta özgür. [...] Söz ve basın özgürlüğü tam olmalı. Peki ya örgütlenme özgürlüğü? O da tam olmalı. Ben, konuşma özgürlüğü adına, sana tam bir bağırma, yalan söyleme ve canının istediğini yazma hakkı vermek zorundayım. Ama sen de, örgütlenme özgürlüğü adına bana, şunu veya bunu söyleyen insanlarla birlik olma ya da birliği bozma hakkını vermek zorundasın. [...] Neyin uygun, neyin karşıt olduğunun sınırlarını çizebilmek için [...] uluslararası sosyal demokrasinin, proletaryanın uluslararası, özgür kuruluşlarının bütün bir deneyimi vardır.

[...]

İkinci olarak, burjuva bireycisi baylar, mutlak özgürlük üstüne çektiğiniz söylevlerin ikiyüzlülükten başka bir şey olmadığını da size söylemek isteriz. Paranın gücü üstüne kurulmuş bir toplumda, bir avuç zengin asalak olarak yaşarken, emekçi yığınların yoksulluk içinde süründüğü bir toplumda, gerçek, doğru dürüst bir özgürlük olası değildir. Siz, sayın bay yazar, siz burjuva yayıncınıza, [...] sizden ısrarla pornografi ve fuhuş isteyen okurlarınıza bağlı değil misiniz? Bu mutlak özgürlük, aslında, burjuva [...] bir sözdür, o kadar. Bir toplumda yaşayıp o toplumdan bağımsız olmak olanaksızdır. Burjuva bir yazarın, sanatçının, oyuncunun özgürlüğü, para kesesine, rüşvetçiye, girişimciye, örtülü [...] bir bağımlılıktan başka bir şey değildir.

Biz sosyalistler bu ikiyüzlülüğün maskesini indiriyoruz, düzmece etiketleri söküp atıyoruz. [...] Özgür olduğu savlanan, ama aslında burjuvaziye bağlı olan bir edebiyatın karşısına, gerçekten özgür, açık açık proletaryaya bağlı bir edebiyat koymak için yapıyoruz.

[...]


***

Görüldüğü üzere Lenin, Marksist yapılanma içinde yer almak isteyen herkese kapı açmakla beraber, üretimini burjuva kodlara göre yapmakta ısrar edenlerle yolları ayırma hakkını elinde tutmak istiyor. Bu bağlamda edebiyatçıları üretimlerini ulusal ve uluslararası Marksist birikime entegre biçimde geliştirmelerini, yaptıkları üretim üzerinde de sınıfın denetimini savunuyor. Bu denetim için prosedürel bir öneri getirmiyor, hatta sanatın doğası itibarıyla buna karşı; anlaşıldığı kadarıyla sınıf perspektifine dayanan eleştiriye ve edebiyatçının bu perspektife üretiminin öncesinde hakim olmasına güveniyor.

"Vay efendim sen yazıdan işine gelen yerleri cımbızla çekmişsindir, biz yazının tamamını okumak isteriz" diyen varsa Türkçesinin tamamını maalesef buraya aktaramayacağım ama İngilizce metnin bağlantısını bırakıyorum: https://www.marxists.org/archive/lenin/works/1905/nov/13.htm

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder