18 Eylül 2017 Pazartesi

Sahnenin Dışındakiler - Ahmet Hamdi Tanpınar (Spoiler İçeremez)

Tanpınar, kimilerine göre Türkçe'nin en iyi yazarı. Bana göreyse en iyi değilse de, dile hakimiyeti açısından eşsiz oluşuyla felsefi anlamda doluluğu onu edebiyatımızda yazdığı her şeyi pişmanlık duymadan okunabilir kılan üç-beş yazardan biri yapıyor. 

Bu kitabı ise bilindiği üzere Mahur Beste ve Huzur ile birlikte gevşek bir şekilde birbirine bağlanan bir ana anlatının üç parçasından biri. Söz konusu iki romanı okumuştum ve bu üçüncüyü de aralarına katmış bulunuyorum. Açıkçası bunlardan yalnızca Huzur klasik anlamda tamamlanmış bir romandır denebilir, yani tamamlanmış bir eserden beklenileceği üzere bir finali vardır. Mahur Beste ve bu eserin ise yalnızca başları vardır, finalleri yoktur ya da önemsizdir. Oysa her ikisi de (Huzur'dan farklı olarak) önemli siyasi tartışmaların ortasındadır: Biri Abdülhamid-Meşrutiyet tartışmasını ele alır, bir diğeri 1920 İstanbul'unu. Her ikisi de bu dönemlere elbette tam ortasından değinir, fakat bu arka planla uyumlu birer hikaye ortaya koymazlar. Elbette "arka planda savaş, ön planda aşk" romanlarına hepimiz aşinayız, bu romanlar da aşağı yukarı bunu verirler ancak bu iki romandaki aşk hikayelerinin kurgulanma ve esere yediriliş biçimlerinin de teknik anlamda iyi oldukları söylenemez.

İşgal altındaki İstanbul'u anlatan kuşkusuz ünlü/ünsüz çok roman vardır, benim aklıma bunlardan yalnızca birini okuduğum geliyor, Kemal Tahir'in Esir Şehrin İnsanları. Gerçi ona da roman denemez, tezli roman mı, romanlı tez mi olduğu belli olmayan, edebi hiçbir haz vermeyen bir kitaptır. Tahir'in kahramanı birbirlerine çok maharetsiz biçimlerle bağlanmış her bir bölümde bir başka "tip" ile karşılaşarak işgal altındaki İstanbul'daki insan profillerini gösterir. Fakat en azından iddiası büyüktür o kitabın. Sahnenin Dışındakiler'de ise, kitabın adı gibi ve kitabın adını veren diyalogdaki gibi, 1920 İstanbul'u sahnenin dışı olduğu için bir oyundan, alınan rollerden de söz edilemez; söz gelimi kitabın dört sayfası (oldukça eğlenceli de olsa, anlamsız) bir burun tasvirine ayrılabilmişken olay anlamında ciddi bir kısırlık söz konusudur.

Bu nedenle salt dili, ya da tarihsel tanıklığı için okunabilecek bir roman olarak görülebilir bu kitap, ya da Huzur'un tamamlayıcısı olarak. Ama başlı başına bir eser olarak okurunu beklediğini söylemek maalesef mümkün değil.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder