7 Kasım 2017 Salı

Ağır Roman - Metin Kaçan

Filme uyarlanmak çoğu zaman bir kitap için büyük şans, kıyıda köşede unutulmuşken bestseller'lığa bile götürüyor. Bazı kadersiz kitaplarsa sırf uyarlamaları kötü olduğu için okunacağı varsa da okunmuyor. Sanırım Ağır Roman daha çok bu ikincisine giriyor (tabii özgün bir şekilde, çünkü o kötü uyarlama, okumayan kitlenin çok sevdiği bir film olmuş).

Roman hakkındaki eleştirileri henüz okumadım. Ne de olsa Bakhtin'in 'karnavalesk' kavramıyla incelendiğine eminim. Bu yüzden bunu geçiyorum. Benim dikkatim kitabın daha çok lugatına odaklandı ve bu yönüyle romanı belki de en çok ilişkilendirilemez olana, Yaşar Kemal romanlarına benzettim. Yaşar Kemal'in bilhassa Çukurova romanlarında yazarın "ev sahipliğini" hisseder okur. Bazı kelimeleri bilmez, oralı değilse bilmesine imkan yoktur. Bu kelimeleri sözlüklerde arasa da bulamaz, bulsa da kendi lugatına katamaz, eğreti durur. O yörenin toprağı, sermayesi başkalarının; dili ise Yaşar Kemal'in tasarruf alanıdır. Yaşar Kemal böylece coğrafyanın diline olan "hakimiyetiyle" toprak egemenlerinin meşruiyetinin altını oyar, onlara meydan okur. Bu şekilde dil vasıtasıyla mekanı entelektüel alanda ele geçirir. Okur, "Yaşar Kemal'in Çukurova'sı"nın gerçekliğine meyleder. 

Yaşar Kemal dışında kendine has bir lugat vasıtasıyla kendi mekanında hak iddia eden bir başka yazar hatırlamıyorum (Hakan Günday'ın Malafa'daki şifreli dili apartman çocuğu işi bir oyun kurgusu olduğu için o kitabı saymıyorum). İşte Metin Kaçan bende bu etkiyi yarattı. Argoyu albenili bulup da sonradan derdini anlatabilecek kadar öğreneninkilerden çok farklı, kendi kenar mahallesinin diliyle (argo değil) şiir yazan bir dil Metin Kaçan'ınki. 

Benzer şekilde, normalde Çukurova'nın dağlarında yolunu kaybedecek okur nasıl Yaşar Kemal'in rehberliğinde patika patika geziyorsa, Dolapdere'ye kolay kolay giremeyecek (girince de belki de çıkamayacak) okur da Metin Kaçan'la birlikte Dolapdere'nin karanlık sokaklarında bitirimlerle fink atar.

Benzerlik bununla bitmiyor: Yaşar Kemal, ele aldığı coğrafyadaki entelektüel hakimiyetini ideolojik bir müdahalede bulunma imkanı olarak nasıl kullanıyorsa ("Tanrı"sı olduğu kurmaca Çukurova'nın içinde iktidarı nasıl sembolik olarak İnce Memed'e aktarıyorsa) Metin Kaçan da Ağır Roman'da aynısını Gıli Gıli Salih için tatbik eder.

Tüm bu yönleriyle düşünüldüğünde, Metin Kaçan'ın 90 sonrasında belirgin biçimde kırdan mahalleye kayan yoksul nüfusun sosyolojisini mikro ölçekte (başka türlüsü de pek mümkün değildir) ortaya koymakla kalmayıp (örneğin öve öve bitiremesem de Minare Gölgesi bununla sınırlı kalıyordu) mahalledeki mikro-politikaya ve bu kapsamdaki imkanlara da değinerek, laf yobaza, esnaf çakallığına vb. geldi mi lafını da esirgemeyerek adeta beklenen her şeyi veriyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder