13 Aralık 2017 Çarşamba

Türk Hikaye Antolojisi (Der. Seyit Kemal Karaalioğlu)

Türkiye'nin edebiyat tarihinde bir "devler ligi" varsa, bu ligde çok çok on, bilemedin on beş yazar var. Buna karşın ikinci ligde, yani berbat yazmayan, kendini okutmayı başarabilen, fakat eşe dosta tavsiye etmeyi gerektirmeyecek, dönüp dönüp bakma arzusu uyandırmayacak sanırım ik-üç yüz kadar yazar vardır. Edebiyatı bir boş zaman aktivitesi olarak geçirmeyen, bir ülkenin edebiyat tarihine üç aşağı beş yukarı hakim olmak isteyen biri için fazla kalabalık bir toplam bu. Her yazarın derdine, tarzına dair bir fikir sahibi olabilmek için birer kitaplarını okumaya kalkmak bile yıllar süren bir macera anlamına geliyor. 


İşte bu noktada antolojiler giriyor devreye. Daha önce okuduğum Çağdaş Yunan Edebiyatı Antolojisi'nin yeni Yunan yazar keşfetmemde bana sağladığı faydadan hareketle sahafta Türk Hikaye Antolojisi'ni görünce hemen atladım. Ne de olsa iyi öykücü de, kötü öykücü de kendini iki sayfada bile gösterebiliyor. Fakat her öykücünün dönemleri var. Örneğin Sabahattin Ali'nin Atsız çevresindeyken yazdığı öyküleri hakikaten berbattır. Bu derlemenin en büyük eksikliği, yer verilen öykülerin hangi kitaplarda/dergilerde yer aldığını ve yayın tarihini öğrenmemizin mümkün olmaması. Bu nedenle o öykünün yazarın hangi döneminin eseri olduğunu anlayamıyoruz. (Mesele Tanpınar'ı bilmeyen bir insan, onu bu derlemede yer verilen Adem ile Havva öyküsü üzerinden tanısa bir daha dönüp Tanpınar okumasının imkanı yok.) Dede Korkut'la başlayıp (gerçekten) neyse ki doğrudan Tanzimat'a atlayarak onu da hızla geçen ve Selim İleri ile biten 1984 tarihli bir derleme bu. Okuyunca yukarıda yaptığım "lig" kategorizasyonuna daha da ikna oldum. Müthiş önyargılarım sayesinde henüz tek bir satırını okumamış olduğum Demir Özlü, Halikarnas Balıkçısı, Selim İleri, Tarık Buğra gibi insanların gerçekten de okunmayı ne kadar hak etmediğini insan çok iyi anlıyor. Yine de bahsettiğim eksiklik nedeniyle insanın içinde bir "acaba?" kalıyor.


Bu acabalar bir yana bırakıldığında koca derlemeden, zaten çoktan okuduğum Sabahattin Ali, Yaşar Kemal gibi isimleri saymazsak, "keşif" babında bana yalnızca Necati Tosuner ismi kaldı. Bir de hep okumak istediğim ama kitapçıya gidince de hep arada kalıp almaktan vazgeçtiğim Necati Cumalı'ya bir göz atmak gerektiğine -yine- ikna oldum.

Olsun, bu da bir şeydir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder