19 Mart 2018 Pazartesi

Sen - Mehmed Uzun

Eserlerin içeriği insanileştikçe okurun üsluba olan toleransı artar. İnsan, şarkıcı Doğuş'un saniyede küfür rekoru kırdığı yetimhane röportajında bile adamın kendi geçmişinden kaynaklı travmalarının etkisi nedeniyle bir empati kuruyor. Hal böyleyken politik bir tutsağın işkence dolu tutukluluğuna dair bir anlatıyı estetik bir eleştiriye tabi tutmak asgari de olsa bir eşdeneyimlilik gerektirir. Bununla da sınırlı kalmıyor bu roman: Bir yazarın baskılanmış anadiliyle ilk roman denemesi de ne anlatırsa anlatsın bir işkence anlatısı sayılmaz mı? 

Bu nedenle Sen'in eleştirisine pek girişmek istemiyorum. Bu tür kitapları kurmaca olsalar da tarihi belgeler olarak kabul etmek, edebiyat tarihi içerisinde ele alarak karşılaştırmalara tabi tutmak gerek diye düşünüyorum.

Fakat romanın eleştirilebilecek yerleri olsa da çok başarılı kısımları olduğunu da belirtmek gerek. Öncelikle çok ama çok şaşırtıcı olmasa da "tutsak alınan böceğin" (okurun?) işkenceden değil "anlatıdan" geçirilmesini, tutsaklığın bir tür okul olduğunun gösterimi olarak yorumluyorum. Buna karşın anlatıcının ve okurun çekilen işkencede "sen" hitabıyla ortaklaştırılması "böcek" bölümündeki yabancılaşma etkisinin tam karşısına yerleşerek okurun iki taraftan kuşatılması anlamına geliyor. İkinci olarak, Amca (Musa Anter?) figürünün gerçek bir kişiye tekabül etsin ya da etmesin Kürtlerin sözlü tarihinin (ve onunla birleşmiş mücadele tarihinin) kişileşmiş hali olarak aldığı rolün muazzam olduğunun altı mutlaka çizilmeli. Keza anlatıcının oğlağıyla kurduğu ilişkinin falaka işkencesiyle aynı bölümde ince bir bağıntıyla anlatımı, dolayısıyla çekilen işkencenin oğlağın dağlarda özgürce dolaşmasına yönelik olarak sergilenişi gerçekten çok başarılıydı.

Hal böyleyken, anadilindeki ilk denemesinde vasatüstü bir iş çıkarabilmiş bir yazarın diğer eserlerinin mutlaka okunması gerektiği aşikar.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder