5 Haziran 2020 Cuma

Tuncay Birkan - Dünya ile Devlet Arasında Türk Muharriri 1930-1960

Dünya ile Devlet Arasında Türk Muharriri , Tuncay Birkan - Fiyatı ...
Türkiye'de hep söylendiği gibi bir "aydın sorunu" var mı bilemem ama bir "aydın sorunu tartışması sorunu" olduğu muhakkak. Bu tartışmalara göre adına "aydın" denen, halkı kurtaracak süper güçlere sahip olduğu varsayılan bir süper kahramanlar sınıfı var, fakat nedense bu süper güçlerini kullanamıyorlar ya da yanlış kullanıyorlar. Bu tartışmayı açacak kapasiteye sahip olduklarına göre kendilerini de bu aydın sınıfının içinde sayan kişilerin neden kolları sıvayıp yapılması gerekeni kendileri yapmaktansa TV'de maç izlerken teknik direktöre akıl veren taraftar gibi faal aydınlara sürekli yaptıklarının yanlış olduğunu söylemekle yetinmeleri iddialarına gölge düşürse de ateş olmayan yerden duman çıkmayacağı, bu kadar çok insanın fikir beyan ettiği bir tartışmanın gerekli olduğu da aşikar. Fakat tartışmayı yanlış kılan şeylerden biri de şu: Kimse akıl verdiği, yol gösterdiği, hatta kavga edip ölümünü ilan ettiği şu aydın denen kişinin ne yediğini, ne içtiğini, etiyle kemiğiyle neye benzediğini tanımlamaya tenezzül etmiyor; muhayyel olduğu ölçüde muğlak, köşeli ve hatta karikatürize bir "aydın" tiplemesini "analiz etmek" kolayına geliyor herkesin. Bu nedenle, bir "aydın sosyolojisi" yapılacaksa en azından materyalist metotlarla yapılması gerektiğini her fırsatta vurgulamak gerekiyor.
Dünya ile Devlet Arasında Türk Muharriri, eksikleri olsa da bu boşluğu büyük ölçüde dolduran iyi bir örnek. "Türk aydını"nın orijinine inip bugünü hazırlayan koşulları orada aramaktansa Deleuze referanslı olarak ortadan bir kesit almayı tercih eden kitapta, bu ülkede yazıyla geçinen (ya da "geçinemeyen" demek daha doğru sanki) insanların gerek kendi aralarında gerekse de devlet ve piyasa ile ilişkilenme biçimlerinin teferruatlı bir analizi mevcut. Öte yandan bu teferruat biraz ifrata kaçmış gibi de görünmüyor değil, kitabın (yazarlığın ekonomi politiğine dair son bölüm hariç) tematik bir tasnifi yok maalesef. Üç bölümün ilkinde Refik Halid Karay'ın Türkiye'ye dönüş serüvenini takip ederken (ki okumasının çok zevkli bir bölüm olduğunu teslim etmek gerekir) buradan tümevarımlar yaparak belirli sonuçlara ulaşmamız bekleniyor örneğin. Özellikle kitaba adını veren ikinci bölümde, (hiçbirini gereksiz bulmamakla beraber) kitapta yer alan alt başlıkların belirli araştırma sorularına cevap aramak için değil, eldeki malzemenin anlamlı bir tasnifi için yapıldığı izlenimini uyandırıyor. Yani sanki X yemeği yapmak için özel bir alışverişe çıkılmamış da, artık kilerde ne malzeme varsa onlarla yapılabilecek en güzel yemek yapılmış gibi. Bunun sebebi elbette yazarın profesyonel bir tarihçi değil, kendisinin de kabul ettiği gibi bir alaylı olması. Bu nedenle anlayışla karşılamamak mümkün değil. Fakat kitabı okuyan birçok insanın da "okuma işinin alaylısı" olduğu düşünülürse, onların rahatlıkla "Bu kitabın tezleri şudur, delilleri budur, çıkarılacak sonuçlar şunlardır" çıktılarını elde etmesine pek imkan veren bir kitap değil ne yazık ki elimizdeki. Meraklısı için müthiş detaylar barındırıyor, salt dipnotlarının zenginliği için bile okunmaya değer, fakat oldukça hacimli olan bu kitabı bitirdikten sonra "Demek ki devletin en güçlü olduğu zamanlarda bile aydınlar devletin arzu ettiği söylemleri üretmekten kaçınabilmişler" gibi önemli fakat sayıca az belli başlı çıkarımların dışında büyük ihtimalle kısa zaman içinde unutacağı bir isimler/olaylar bombardımanına [1] tutuluyor. Bu nedenle her "meraklı"nın merak ettiği konuda ek okumalar yaparak tamamlaması (ya da kendi araştırmasına [2] soyunması) için iyi bir başlangıç noktası olarak okudum ben bu kitabı, bütünlüklü bir "tarihsel sosyoloji" kitabından çok. 

Nihayetinde hakkını da teslim etmek gerekir ki, yazının başında bahsi geçen "muhayyel ve muğlak" aydın profillerinin karşısına epey (hem de epey) çok sayıda kanlı, canlı aydın tipini detaylarıyla gözler önüne sermesi bile başlı başına çok kıymetli bu kitabın. Bundan böyle aydın sorununa dair yazacak olanlara kerteriz alması için gösterebileceğimiz bir çalışma var elimizde.

[1] "Bombardıman" deyip geçmemek lazım, kitapta Nazım Hikmet'in özgürlüğü için düzenlenen imza kampanyasına hangi şaşırtıcı isimlerin katılıp kimlerin katılmadığı, Suat Derviş'in kimin vefatının ardından "Dünya Feminizminin Lideri Öldü" yazısı yazdığı gibi çok enteresan bilgiler içeriyor kitap.

[2] Kitap gerçekten de araştırma önerileri açısından çok güçlü: Türkiye'nin ilk "bulvar gazetesi" olarak Köroğlu'nun adını hiç duymamıştım örneğin. Birileri Köroğlu ile sözgelimi bugünkü Takvim'i kıyaslasa fena mı olurdu? Ya da "Yakup Kadri Edebiyatında Tiksinti İmgeleri" konulu araştırma önerisi, oldukça heyecan vericiydi. Peki ya Refik Halid'in Yezidin Kızı romanıyla "Avrupa'nın olmasa bile komşu Şark milletlerinin" ilgisini çekme arzusu ne derece gerçekleşmişti?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder