4 Temmuz 2019 Perşembe

Bugün Hiçbir Şey Yazmadım - Daniil Harms

Parçası olduğu edebi anlayış Stalin döneminde kabul görmeyince açlıktan ölmekle sonuçlanan bir yaşam öyküsü olmuş Daniil Harms'ın. Bundandır ki insan Harms'ın öykülerini merak ederken aslında edebiyat cephesindeki nasıl bir mücadelenin bir yaşamın bu kadar hazin noktalanmasına sebep olabileceğini merak ediyor. Yani öykülerin kendisini değil, estetik bir başarıyla sonuçlanmış olsun ya da olmasın, o "öykü potansiyelinin" nerede, nasıl biriktiğini araştırıyor. Harms'ın edebiyatını, bir-iki öyküsü dışında sevmemiş olmam bu yüzden normal. 

Image result for Bugün Hiçbir Şey Yazmadım - Daniil Harms
Biz "potansiyel"e dönelim. Bazı edebiyatçılar, özellikle de büyük edebiyatçıların çoğunun öncelikle bu "potansiyel"i konuşturmaya çalıştıkları, estetik anlamda daha üstün fakat bambaşka farklı bir zihinden fırlamış gibi duran üretimlerdense daha iddiasız, çoğu zaman eski metinlerin tekrarına düşen bir tutarlılık sayesinde bir "imza"ya sahip olduklarını biliriz. Yani bir yazarın öncelikle - amiyane tabirle - bir "derdi" vardır; yirmi-otuz-kırk kitap da yazsa, o derdi işler, çalışılmamış bir maden bulmuştur ve kazdıkça kazar. Koskoca külliyatında tek bir şey söyler, ama onu ilk o söylemiştir ve o konuda en çok şeyi o söyler. Yer yer tekler belki, yeni çıkan kitabı kitleler nezdinde daha önceki yapıtlarının gölgesinde kalmıştır vesaire, ama "Bu yeni kitabında bekleneni veremediği" yönündeki yorumların konunun uzmanı eleştirmenlerce şiddetle reddedildiğine de şahit oluruz hemen: Çünkü söz konusu yazarın kaleminden çıkan bütün kitaplar aslında "tek bir kitabın bölümleri" olduğundan, çünkü yazar ömrü boyunca "o tek bir şeyin kitabı"nı yazdığından, bu yeni kitap da eskilerle birlikte okunmalıdır ve ancak bu şekilde yazarın yine yepyeni bir şey keşfettiği anlaşılacaktır çünkü.

Harms'ın "derdi" neydi peki? Şöyle görünüyor bana: İnsanlar arası en basit iletişim imkanının yokluğu ve bu iletişim boşluğunu dolduran rutin, soğukkanlı bir şiddet. Üstelik elle tutulabilecek, somut tek gerçeklik olarak bağra basıldığı için, hayli eğlenceli bir şiddet bu. Ve bu içeriğin belirlediği biçimsel tercih: anlatılmaktan vazgeçilen hikayeler, kilitlerle dolu fakat anahtarsız hikayeler vesaire. Yani "iletişimsiz dünyanın aktarıcısı" olarak yazarın da okurun "hikaye" beklentisiyle gaddarca alay etmesi. "Absürd" evet, sonraki dönemlerde kullanıldığı gibi manasızlıkla boğuşan insanı betimleme yöntemi olarak değil, manasızlığı kabul ettirmek üzere işkence etmek üzere sadistçe kullanılan bir araç Daniil Harms'ın öykülerinde "absürd". Dolayısıyla dönemin Sovyet otoritelerince "gerici" olarak nitelendirilmeye oldukça müsait. Öte yandan Harms'ı okuyunca başta Boris Vian olmak üzere sonraki on yıllarda ortaya çıkacak olan o güçlü absürd edebiyatın müjdesini görüyor insan. Ve Harms'ın üslubunun kapitalist toplumların eleştirisinde aslında ne kadar kullanışlı olabileceğini. İletişimsizlik, manasızlık, gündelik şiddet...

Adam bir zahmet açlıktan öldürülmeseydi ve Sovyet (ve Sovyet dostu) yazarların Harms'taki işte bu "potansiyel"i görmesine fırsat tanınsaydı, belki de sosyalist gerçekçiliğin yanına/yerine bambaşka imkanlar koyulabilirdi. Yani "gerici" olmasına gericiymiş Harms'ın metinleri belki ama, bu silahın tersine mühendisliği de mümkünmüş. Hâlâ da mümkün, sanat böyle bir şey.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder