8 Mart vesilesiyle bir kadın metni okumak istedim ve bir
erkek okur olarak beni tam da üzerime düşen görevlerin başında gelen
"yüzleşme"ye davet eden bu kitaba yöneldim. Zira kitapta her biri
bambaşka bir akıl almaz gerekçeyle işlenen erkeklik cinayetini anlatan on öykü,
ayrıca acı bir kara mizah örneği olarak bir adet kadın öldürme rehberi
("Yarın Bir Kadını Öldüreceklere Tavsiyeler") ile yazarın kitabı
yazma gerekçesini anlattığı sonsöz mahiyetinde bir metin var.
Cinayetlerin anlatıldığı on öyküde
okur, "sen anlatıcı" vasıtasıyla katil erkeğin zihnine
yerleştiriliyor ve böylece suçluyu dışsal bir karakter olarak görme lüksü
elinden alınarak daimi bir iç hesaplaşmaya çağrılıyor. Bu yönüyle güzel bir
kitap. Anlamlı bir çaba.
Öte yandan öyküler teknik ve
derinlik anlamlarında biraz zayıf kalıyor. Kitabın erkekleri rahatlıkla
cinayete sevk eden sebeplerin akıl almazlığını vurgulamak istemesini anlıyorum,
fakat bu amaca binaen bütün öykülerin cinayete giden sürecin ve cinayet anının
anlatımı ile sınırlı kalması teknik anlamda bir tekdüzeliğe sebep olduğu gibi
(aynı anlatı şablonunun farklı sosyo-psikolojik durumlara uygulanması),
girişilen analizi derinleştirme babında da bir fırsatın tepilmesiyle
sonuçlanmış gibi görünüyor. Erkek karakterlerin toplumsal cinsiyet temelli
psikopatolojileri ("sen anlatıcı" tercihi yine korunarak) farklı
zamansallıklar içinde aktarılabilirdi örneğin: Bir adamın karısını
katletmesinden seneler sonra bu olay üzerine düşünmesi konu edinilebilir ya da
bir çocuğun birlikte oyunlar oynadığı ablasını büyüyünce nasıl öldüreceğini
gelecek zaman kipinde anlatılabilirdi.
Bu kapsamdaki farklı bir deneme,
"De Ki Kalem Kâğıttan" adlı öyküde biçimsel olarak yapılmış. Manzum
bir metin olan bu son öykü, daha önceki öykülerde anlatılan katil erkeklerin
hiçbiriyle özdeşlik kurmamayı başarmış olan "yüksek kültürel
sermayeli" erkek okurun kadınları öldüren erkekleri belirli bir toplumsal
kategoriye sıkıştırarak kendisi için bir kaçış alanı yaratamaması ve kendisinin
de potansiyel bir katil olduğu gerçeğiyle yüzleşmesi için kritik bir rol
oynamış. Biçim-içerik uyumunun metnin amacına ulaşmasını pekiştirdiği böyle
çeşitlemelere sanki daha çok gidilmeli, örneğin dindar bir erkek karakterin
anlatıldığı öyküde dil de buna göre kurulmalıydı.
Kitaba dair en şaşırtıcı unsur ise
(belki ilk öykü hariç) hiçbir öykünün şaşırtıcı olamaması. Fakat burada yazarın hiç ama hiçbir suçu yok. Bugünün Türkiye’sinde "Böyle bir şey için de cana kıyılır
mı?" dedirtecek bir eril cinayet öyküsü yazmak ne yazık ki imkânsız. Kitabı okuduğunuzda anlıyorsunuz ki bu
ülkede akıl almaz kadın cinayetlerini anlatmaya soyunan her yazar bir dereceye
kadar başarısız olmaya mahkûm çünkü utanç verici bir biçimde anlatılabilecek
bütün eril psikopatolojilere dibine kadar aşinayız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder